23 Kasım 2010 Salı

BU GÜN 24 KASIM ÖĞRETMENİM



Bu gün 24 Kasım öğretmenim. Senin sıcak bakışlarından ayrılalı tam 29 yıl oldu. özledim seni öğretmenim,sesini özledim, saz çalmalarını, parmaklarının sazın üzerindeki dans edişlerini izlemeyi özledim. Hikayelerini, Atatürk'ü anlatmalarını özledim. Nasılda güzel ellerin vardı öğretmenim, sevgi dolu ellerin. O eller çok çekmişmiydi bilmiyorum. Bildiğim tek şey öğretmenim, yüzün, sesin, öğrettiklerin ve gülümseyen her zaman gülümseyen gözlerin.
            Bu gün 24 Kasım öğretmenler günü. Oradan beni gördüğünü ve benimle gurur duyduğunu biliyorum. Bak öğretmenim benimde bir sınıfım, bana emanet edilen öğrencilerim var. Bende tahtanın başına geçip her öğlen derse girdiğim de günaydın sevgili öğrencilerim diyorum. O an ben sen oluyorum. Seni bende yaşatıyorum. ..Bir gün sınıfa gelmiştin yanında başka bir öğretmenle, çocuklar demiştin ben ayrılıyorum artık deyip yeni öğretmeniz diye tanıştırmıştın bizi. Hatırlıyor musun öğretmenim 2 saat susturamamıştın beni. Gözyaşlarımı durduramamıştın, pamuk ellerinlerinle gözyaşlarımı silmiştin. Defalarca şaka yaptım çocuklar demiştin de ben şaka kelimesinin anlamınıda unutmuştum o anda. Bu şakayı bazen bende yapıyorum, özellikle 1 nisanlarda.

            Bu gün 24 Kasım öğretmenim. Senden ayrılalı, seni görmeyeli tam 29 yıl oldu. 29 yıldır sen bende yaşıyorsun.Bu kutsal mesleği bana sevdirdiğin, bana sabrı, gülümsemeyi, ışığa doğru ilerlerken karanlıklardan korkmamayı, engellerin aşılmak için olduğunu, imkansız kelimesini kullanmamayı, hayallerimden asla vazgeçmemeyi öğrettin. Sana minnettarım öğretmenim önünde saygı ile eğiliyor, pamuk ellerinden öpüyorum. Rahat uyu SALİH ÖZDEMİR öğretmenim.

NURSEN AYDIN

11 Kasım 2010 Perşembe

3/C SINIFININ GURURLARI





OKULUMUZDA DÜZENLENEN 10 KASIM ATATÜRK KONULU RESİM YARIŞMASINDA SINIFIMIZ ÖĞRENCİLERİNDEN YAREN NAZ SARI OKUL BİRİNCİSİ, DİLA DESTİCİOĞLU OKUL İKİNCİSİ, 2/A ÖĞRENCİSİ GÖKSU DEĞİŞMEZ DE OKUL ÜÇÜNCÜLÜĞÜNÜ KAZANDI. ÜÇ ÖĞRENCİMİZİ DE TEBRİK EDİYOR BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUZ.

6 Kasım 2010 Cumartesi

İtalya'da Venedik‘in
kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Barda,
espressolarimizi içiyorduk.
İçeri giren müşterilerden biri, barmene
"due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dedi, iki kahve parası verdi,
bir kahve içip gitti,
Barmen de duvar üzerinde
asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı

Biraz sonra içeri iki kişi girdi.
Onlar da “trio caffee, uno sospeso"
(üç kahve, biri askıda) dediler,
Üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler
Barmen "askı“ ya yine bir küçük kağıt astı. Bunun gün boyu böyle
sürdüğü anlaşılıyordu
Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü,
belli ki yoksul bir kişi girdi ve barmen’e
"uno caffee sospeso "(askıdan bir kahve) dedi.
Barmen hemen bir kahve hazırladı ve
Yeni müşterinin önüne koydu.
Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden
çıktı, gitti. Barmen ise duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı,
parçalayıp çöp kutusuna attı.
Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan,
fakat kesinlikle örnek almamız gereken bir
“İtalyan toplumsal terbiyesi" öğrendik:
Yardım etmek için insanların gereksinimlerini belirlerken, yalnızca yaşamsal gereksinimlerle
sınırlı kalmak zorunda değiliz.
Bir Venedikli için, yaşamsal olmasa da kahve,
günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır
Kahve içebilecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, kendileri bir kahve parası daha ödüyorlar.
Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar,kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul eden kişiler ise huzurlu oluyor
Yardım eden ile alan arasında, bu caffe-bar'daki garson gibi, köprü görevi yapan kişilerin ise güler yüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor
İçeri giren yoksul bir kişinin
"Bana askıda kahve var mı?" diye
sormasına gerek bırakmamak için "askıda kahve olduğunu" belirten kağıt parçalarını kolaylıkla görünebilen bir yere asmak ise bu olgunun
çok zarif bir bölümünü oluşturmaktadır
Biz Türkler bu askıya birşeyler asamaz mıyız
?
Bir Ekmek Fırının’da, yada bir Bakkal’da, yada bir Market’te...
“Askıda Ekmek”
Kulağa hoş gelmiyor mu?
“Askıda Ekmek” uygulamasının
Isparta’da 3 Fırın tarafından yapıldığını biliyormuydunuz!?.

ÖĞRET ONA


Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir liranın,
bulunan beş liradan daha değerli olduğunu öğret.

Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve
hem de kazanmaktan neşe duymayı.

Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen,
Sessiz kahkahaların gizemini öğret ona.

Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...

Eğer yapabilirsen, ona kitapların muzicelerini öğret.

Fakat ona sessiz zamanlar da tanı.
Gökyüzündeki kuşların, güneşin altındaki arıların,
ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin
ebedi gizemini düşünebileceği.

Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha
onurlu olduğunu öğret ona.

Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret.
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğin de dahi.

Tüm insanları dinlemesini öğret ona,
Fakat tüm söylediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini,
ve sadece iyi olanları almasını da öğret.

Eğer yapabilirsen, üzüldüğün de bile
nasıl gülümseyeceğini öğret ona.

Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.

Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını,
Fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna
fiyat etiketi koymamasını öğret.

Uğultulu bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona.

Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa,
dimdik dikilip savaşmasını öğret.

(Abraham Lincoln tarafından
oğlunun öğretmenine yazılmış
bir mektup.)

YENİ SIRALARIMIZA KAVUŞTUK

05.11.2010 TARİHİNDE SINIF VELİMİZ GURBET KORKMAZ' IN ÇABALARIYLA SINIFIMIZ YEPYENİ SIRALARA KAVUŞTU. GURBET HANIM EMEKLERİNİZ VE ÇABALARINIZ O KADAR MÜKEMMELDİ Kİ 35 ÖĞRENCİYİ MUTLULUĞA BOĞDUNUZ.35 ÖĞRENCİM ADIMA SONSUZ TEŞEKKÜRLER... FOTOĞREFLARDA EN KISA ZAMANDA BURADA. SABIRLA BEKLEYİN CANIM KÜÇÜK MELEKLERİM...

3 Kasım 2010 Çarşamba

TÜRKÇE DERSİNDE ATAMIZLA İLGİLİ HAYALİ ANI YAZDIK..

ATA ' NIN DOĞA SEVGİSİATATÜRK o gün bahçesinde oturmuş kitap okuyordu.Bir anda hizmetli gelip;
-ATA'm az önce ULU PARK ' ın orada ağacı ,elinde bir bıçak ile , penceresini kapatıyor diye kazıdığı görüldü .
ATA hemen onun yanına gidip sadece bir soru sordu.
-Neden kesiyorsun ? Suçlu cevap verdi ;
-önümü kapatıyor!.. ATA;
Peki ağacın ne suçu var? Ayrıca o ağaç senin nefes alıp vermeni sağlıyor.Bunu biliyormuydun? Suçlu utancından hiç bişey söyleyemez.Ve utancından bir ağaçta o diker !
DİLA DESTİCİOĞLU
3/C SINIFI ÖĞRENCİSİ

ACELE KARAR VERMEYİN....VE LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama
Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı
varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin
tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

"Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan
dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki,
at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak,
bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala
satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.
Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...

İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.
"Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.
Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.
Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı?
Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.
Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...
Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.
Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.
"Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının
kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu
oldu senin için, şimdi bir at sürün var.."

"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz"
demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.
Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini
henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.
Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz
kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"

Köylüler bu defa açıkçn ihtiyarla dalga geçmemişler
ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan
ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış.
Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman
yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
"Bir kez daha haklı çıktın" demişler.

"Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre
kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.
Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın"
demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme
hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş.

"O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.
Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba
ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde
gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu
ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan
bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler,
ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri
askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın
kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya
öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı
olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık
ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler,
belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının
kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..."

"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş,
ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez.
Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda,
sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih,
hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."



Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:

"Acele karar vermeyin.
Hayatın küçük bir dilimine bakıp
tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar; aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi,
dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl,
insanı daima karara zorlar.
Çünkü gelişme halinde olmak
tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yol biterken yenisi başlar.
Bir kapı kapanırken, başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız ve
daha yüksek bir hedefin hemen
oracıkta olduğunu görürsünüz."

Lao Tzu

HAYALLERİNİZDEN HİÇ SIFIR ALDINIZ MI?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk.. "Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar daalman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yenidenyazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm." Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!." Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi.. "Ben de hayallerimi.."..... O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."

DİLA DESTİCİOĞLU'NUN DERSTE ATAMIZA YAZDIĞI MEKTUP

Sevgili ATA ' m Seninle bir defa,bir defa anlamlı anlamlı konuşabilsem!Of ATA'm of of !Nerelerdesin sen ? Çok özledim seni çok !Senin sadece kalplerde olmanı değil gözümüzün önünde olmanı istiyoruz.Sen bizim rüyalarımızın yıldızı hayatımızın kahramanısın!Sen olmasaydın biz ne hallere düşerdik biliyor musun ?ATA 'm sana minnettarız.Sana ne kadar teşekkür etsek azdır! TÜRK ' lükten gurur duyuyoruz!

SEVGİLERLE...
DİLA DESTİCİOĞLU

Okul Temsilcimizi Seçtik